"Dünyayı ele geçirdin ama ruhunu kaybettikten sonra neye yarar? Tövbe et New York!"
Ünlü Times Meydanı'nın orta yerinde, boşluğa bağıran genç bir Hıristiyan böyle diyordu.
Gözle görülmeyecek küçüklükte bir virüs, koca dünyayı dize getirdi. Ve bir ay içinde, "koca" sandığımız dünyanın ne kadar küçük, ego abidesi bizlerin ne kadar aciz ve şükretmeyi bile unuttuğumuz nimetlerin ne kadar büyük olduğunu gösterdi.
Çoğumuzun iman tazelemesine sebep oldu.
Ancak farklı inançlara mensup grupların akla ziyan bazı yapıp ettiklerine rağmen, kimilerinin hâlen sadece ve ısrarla İslâm'a saldırmasını iyi niyetle karşılamak mümkün değil.
Mesela Güney Kore'ye bakın. Ülkedeki binlerce vakanın yarısının "İsa'nın Shincheonji Kilisesi" olarak tanımlanan bu mezhebin bir müridi tarafından kitlesel ibadetleri sırasında yayılarak ortaya çıktığı tahmin ediliyor. "Hasta 31" olarak tanımlanan kadın, ateşi olmasına rağmen test yapılmayı reddediyor ve dört ayine katılıyor.
ABD'nin başkenti Washington'da görevli bir Episkopal rahibin ayin sırasında tek başına yaklaşık 500 kişiye virüsü bulaştırdığı söyleniyor.
Papa'nın virüsün ilk günlerinde tüm kiliselerin kapatılması tedbirini 'aşırı tepki' olarak nitelendirdiği biliniyor.
İran'da Şii cemaatlerin bir kısmının türbelerin kapatılmasına büyük tepki gösterdiği hatta karara rağmen ziyarete gidip türbenin içini yalayarak şifa bulmayı umduklarının görüntülerini izledik.
Hindistan'da dinî bir bayramlarını kutlamakta ısrar eden binlerce kişinin Başbakan Modi'nin uyarısına rağmen sosyal mesafe kurallarını alt üst ettiğini, inek çişi içerek iyileşeceğini sanan Hinduların videolarını gördük.
Teksas eyaletinde, Amerikalı ünlü televanjelist Kenneth Copeland, bir elini ekrana doğru uzatarak "Tanrı adına seni kovuyoruz" diyerek izleyecilerini iyileştirdiğine inanan on binler var maalesef.
Brooklyn'de yaşayan Ortodoks Yahudi cemaatinden bazı kişilerin New York eyaletinin koyduğu yasağa rağmen düğün törenlerini iptal etmeyerek, ilçedeki vakalara büyük 'katkı' sağladığı belirtiliyor.
Yine ABD'de 14 eyalette kiliselerin kapatılma kararından istisna tutulması ve röportaj yapılan bir kadının "Ben İsa'nın kanıyla kaplıyım, virüs bana işlemez" sözlerinde vücut bulan bir radikalizmin olduğunu görüyoruz.
İslâm dünyasından virüsün yayılmasına ilişkin en büyük olay ise Malezya'da 16.000 katılımıyla gerçekleşen dört günlük etkinlikti. Ancak bu toplantıdan önce Malezya'da virüs vakası görülmemiş olduğunu belirtelim.
Türkiye, sadece Avrupa ülkeleri içinde değil, İslâm ülkeleri arasında da ilk vaka çıktığı andan itibaren tedbirleri en erken alan ülke oldu. Camilerimizin içimiz yanarak kapatılması ve cuma cemaatine geçici olarak veda edilmesi bu tedbirlerin arasındaydı.
Hz. Ali'nin (r.a.) dediği gibi ecel, bizi ölümden koruyan kalkandır. Ne zaman ve nasıl geleceğini yalnız Allah bilir. Fakat tedbirini alıp teslim olmak da imanımızın parçasıdır. Bu yüzden inananlar olarak Efendimiz'in (s.a.v.), "Bir yerde veba hastalığının çıktığını duyarsanız oraya girmeyin. Bulunduğunuz yerde veba hastalığı çıkarsa, o bölgeden de ayrılmayınız" hadisini unutmadan, hem canın hem de neslin korunması açısından sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.